Lübnan’ın başkenti olan Beyrut; Ortadoğu’nun en önemli liman şehridir. Beyrut’un tarihi milâttan önce 2000 yıllarına kadar gitmektedir. Büyük İskender zamanında bir liman şehri olarak gelişti. Hz. Ömer’in hilâfeti sırasında Ebû..
Lübnan’ın başkenti olan Beyrut; Ortadoğu’nun en önemli liman şehridir. Beyrut’un tarihi
milâttan önce 2000 yıllarına kadar gitmektedir. Büyük İskender zamanında bir liman şehri
olarak gelişti. Hz. Ömer’in hilâfeti sırasında Ebû Ubeyde b. Cerrâh kumandasındaki bir ordu
tarafından fethedilerek (635) müslüman hâkimiyeti altına alınan Beyrut’ta yeni bir dönem
başladı. VI. yüzyıl ortalarında meydana gelen bir depremde yıkılan şehir yeniden inşa ve imar
edildi. Emevîler zamanında Muâviye İran’dan göçmen getirtip buraya yerleştirdi. Gemi
inşaatı için tesisler kuruldu. Bu dönemde bir liman şehri olarak gelişen Beyrut, bölgenin
dışarıya açılan başlıca iskelesi haline geldi. Haçlı seferleri sırasında Beyrut Kudüs
Krallığı’nın eline geçti (1110). 1187’de şehri Selâhaddîn-i Eyyûbî geri aldıysa da on yıl sonra
Haçlılar burayı tekrar zaptettiler ve Kudüs Krallığı’na bağladılar. 1291’e kadar Haçlılar’ın
elinde kalan şehir, bu tarihte Memlük Sultanı el-Melikü’l-Eşref Halîl adına Şam Valisi Emîr
Sencer Ebû Şücâî tarafından fethedildi. Beyrut Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında
bölge ile birlikte Osmanlı hâkimiyetine girdi (1516). Osmanlılar zamanında şehir İstanbul’dan
tayin edilen Maan hânedanına mensup emîrler tarafından yönetildi. I. Dünya Savaşı’ndan
sonra Osmanlılar’ın buradan çekilmelerine ve 7 Ekim 1918’de Fransız kuvvetlerinin bölgeyi
işgal etmelerine kadar Beyrut Dahiliye Nezâreti’ne bağlı önemli bir vilâyetin merkezi olarak
kaldı. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Fransız manda yönetimine verilen bölgede yer alan
Beyrut, önce Fransa’nın bölgede kurmaya çalıştığı Büyük Lübnan Devleti’nin, sonra 1926’da
kurulan Lübnan Cumhuriyeti’nin başşehri oldu. Lübnan Cumhuriyeti 1943’te Fransa’dan
bağımsızlığını alınca Beyrut başşehir olarak kaldı. Sosyal yapı itibariyle Ortadoğu’nun en
karmaşık ve kozmopolit şehri olan Beyrut’ta çeşitli dinî ve millî zümreler yaşamaktadır.
Farklı millî ve siyasî niteliklere sahip Müslüman ve Hristiyanlar çeşitli gruplara bölünmüş
olmaları sebebiyle uzun zamandan beri çatışma halindedirler. Müslümanlardan Sünnîler Batı
Beyrut’ta, Şiîler Güney Beyrut’ta toplanmışlardır; Hristiyanlar ise daha modern ve varlıklı
semtlerin bulunduğu Doğu Beyrut’ta yaşamaktadırlar. 1950’lere kadar Beyrut’un kozmopolit
sosyal yapısında Hristiyanlar çoğunluğu teşkil ederken bu tarihten sonra İsrail ve Ürdün’den
çıkarılan Filistinliler ’in buraya gelip yerleşmeleri sebebiyle Müslümanlar çoğunluğu elde
ettiler. 1 (https://islamansiklopedisi.org.tr/beyrut) Beyrut tarihinin en yıkıcı hadislerinden biride
1975 ile 1990 arasında tam 15 yıl süren Lübnan’ın genelinde gibi gözükse de esas Beyrut’ta
yaşanan iç savaş. Lübnan İç Savaşı'na, bölgesel ve küresel güçler destekledikleri gruplar veya
doğrudan dahil olarak savaşın uzamasına yol açtı. Bu süreçte, Suriye ve İsrail, iki ana aktör
1 https://islamansiklopedisi.org.tr/beyrut
olarak bölgede yer alırken müttefikleri ABD ve Rusya da vekilleri aracılığıyla Lübnan'da
kozlarını paylaştı. 15 yılın sonunda yüzbinlerce insan öldü, ölenlerin dört misli yaralandı, bir
milyondan fazla insan ise ülkesini terk etti. Savaşta tahrip gücü yüksek ağır silahlar
kullanıldığı için büyük yıkıma uğrayan başkent Beyrut'ta ayakta kalabilmiş binalarda, yıllar
geçse de hala savaşın yıkıcı izine rastlamak mümkün. Günümüzde oldukça modern ve
kozmopolit bir turizm kenti olarak tüm dünyanın ilgi odağı olan Orta Doğu’nun nazlı şehri
Beyrut halen İsrail’in tacizlerine maruz kalmaktadır. FİLİSTİN, HAMAS ve HİZBULLAH
bahanesi ile dönem dönem çeşitli saldırılar, kışkırtma ve yaptırımlar yapmaktadır. Bu satırları
Beyrut’ta oradan da Filistin sınırına gitmek için İstanbul Havalimanı’nda uçuş saatini
beklediğimde yazmaya başlamıştım. Köşe yazımın son cümlesini toparlamaya çalıştığım anda
haber kanalları işgalci İsrail’in insansız hava aracıyla Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta
düzenlediği saldırıda Hamas yöneticilerinden Salih el-Aruri’nin öldürüldüğünü duyurdu. 7
Ekim'den bu yana Gazze’de soykırım yapmaya devam eden İsrail; bebek, çocuk, kadın, yaşlı,
sakat ayrımı gözetmeksizin, hastaneleri, mülteci kamplarını, okulları, yerleşim yerlerini ve
ibadethaneleri bombalayarak Gazze’de taş üstünde taş bırakmadı. Aynı katil İsrail bu kez de
Beyrut’u hedef alarak Lübnan’ı savaşa çekmeye çalışmaktadır. Siyonist İsrail dünyanın gözü
önünde soykırıma ve savaş suçu işlemeye devam ediyor… Gazze’de yaşanan soykırımı tüm
dünyaya canlı yayında izlettirilen katil İsrail’e dur deme zamanı çoktan geçti. Şimdi değilse
ne zaman?
Dr. İmbat MUĞLU
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)