Bir erkeğin kadınlar adına yazması konuşması elbette ki düşünülemez. Böyle bir niyetim de yok gerçekten. Fakat aklımda uzun zamandır beslediğim bazı düşüncelerim var. Bu düşünceleri paylaşmak isterim sizlerle. Çünkü her..
Bir erkeğin kadınlar adına yazması konuşması elbette ki düşünülemez. Böyle bir niyetim de yok gerçekten. Fakat aklımda uzun zamandır beslediğim bazı düşüncelerim var. Bu düşünceleri paylaşmak isterim sizlerle. Çünkü her akşam haber bültenlerinde kadına yönelik şiddet haberlerini görmek gerçekten çok acı. İnsan kendini ‘erkek şiddeti’ kavramının içinde bulunca ya da cinsiyetinden dolayı otomatik olarak böyle bir tanımlamanın potansiyel aktörü olarak görülmekten imtina ediyor. Utanıyor! Ben farklı bir açıdan bakmak istiyorum bu konuya.
Teknolojinin hızlı ilerleyişi bizi ummadığımız kadar kısa bir zamanda bilim kurgu filmlerindeki sahnelerin içine çekiverdi. Bu hızlı değişim ve dönüşüm fiziken güç gerektiren işlerin daha kolay yapılmasını sağladı ve hatta bazılarının ortadan kalkmasına neden oldu. Böylece genel bir görüş olarak erkeği kadından ayıran en belirgin özellik ‘kas gücü’nün psikolojik önemi ortadan kalkmış oldu. Doksanlı yılların başından itibaren iş hayatında kadınlarımızı her noktada görmeye başladık. Girişimci kadınlarımızın da sayılarının gün geçtikçe arttığını, inanılması güç başarı hikayelerinin ortaya çıktığını duyuyoruz, görüyoruz ve şahit oluyoruz.
Günümüzde yaş, din, dil, ırk fark etmeksizin iş hayatının içine dahil olmuş kadınların bir çoğunun kimseye ekonomik bir bağımlılığı yok. Ekonomik bağımlılık devletlerde olduğu gibi kişilerde de bir takım sorunlara yol açıyor. Bu nedenle özgür olmanın birinci gerekliliği ekonomik bağımsızlık. Sosyal ve kültürel açıdan imkansızlıkları görmezden gelmemekle birlikte çağımızda ekonomik bağımlılık sorunun ortadan kaldırılabilmesi için birçok araç mevcut.
Gelelim “Kadına Yönelik Şiddet” meselesine. Ben, kadına yönelik fiziki şiddeti, şiddet görenin kadın olması açısından değil bir insana uygulanmış şiddet olarak görülmesi gerektiğini düşünenlerdenim. İnsan öğesinin haricinde ‘kadın’ vurgusu ile bu konuyu ayrıştırmak bence kadını ötekileştirmeyi de beraberinde getiriyor. ‘Kadın’ vurgusu ile şiddeti de meşrulaştırmış oluyoruz aslında. Terör eylemlerini düşünün. Terör eylemlerinin nerede, nasıl, ne için yapıldığının önemi var mı? Yok. Bu konu da bence farklı değil. Terör örgütleri bu tür eylemleri örgütün adın duyurmak, korku salmak ve bir konuda söz sahibi olmak için yapıyor. Bu eylemler basında yer aldığında insanlar üzerinde stres yaratıyor. Bir insana şiddet uygulanması konusunu ‘kadına yönelik şiddet’ olarak ele almanın ‘kadın’ın bir obje olarak görülmesi fikrini güçlendirdiğini düşünüyorum. Hukuk temelinde şiddet eylemlerine verilen cezalar kadına yönelik şiddet yad a erkeğe yönelik şiddet olarak ayrı başlıklar altında değerlendirilmiyor.
Bu konunun ‘kadına yönelik şiddet’ olarak ele alınmasının ana argümanı kadının fiziken erkekten daha güçsüz oluşu şeklinde ifade ediliyor. Eğer konu eşit olmayan güçlerin arasında cereyan eden şiddet ise bu noktada tüm toplum olarak güçlünün güçsüze karşı şiddet uygulamasına alenen ve net bir şekilde karşı durmalıyız. Bu şiddet türünün fiziki şiddet olmasına da gerek yok. Ticari ilişkilerimizde, insani ilişkilerimizde, doğayla ilişkilerimizde bizden daha güçsüz durumda olan hiç kimseye ve hiçbir şeye karşı şiddet eylemi içerisine girmemeliyiz. Neden mi? Çünkü hayat kısa ve ne zaman ne yaşayacağımız hiçbir zaman belli değil. Bu gün çok güçlü ve inanılmaz ekonomik imkanlara sahip olabiliriz. Fakat yarın…!
Bu konunun çözümü uzun bir süre alacaktır. Bugünden yarına parmak şıklatarak düzeltebileceğimiz bir konu da değil maalesef. Kadının erkeğin arkasında değil yanında yürümesi gerektiğini bilen, kadına seçme ve seçilme hakkını birçok ülkeden önce sağlamış bir ulus olarak özellikle erkek çocuklarımızı bu düstura göre yetiştirmenin gelecekte bu konuları gündemimizden çıkaracağını düşünüyorum.
Bunu söylerken toplumsal yozlaşmanın, dizilerde bol bol pompalanan ‘hukuk tanımayan’ ‘kendi işini kendi gören mafyatik hayatlar’ özendirmesinin, ‘sert iklimin mert delikanlısı’ erkek modelinin gençlerimizi ne kadar etki altına aldığının elbette farkındayım. Mücadele de burada başlıyor zaten.
Şiddet konusuna temel argüman olan ‘fiziksel kuvvet’ yani ‘kas gücü’ kontrol edilebilir bir şey. İnsan olmanın en temel özelliği – eğer bir rahatsızlığımız yoksa- kendimizi kontrol edebiliyor olmamız. İnsanın bu kontrol mekanizması insanı yeryüzünde yaşayan diğer canlılardan ayıran en temel özellik. Yıllardır herkesin aklına kazınmış bir reklamı hatırlatmak isterim. ‘Kontrolsüz güç, güç değildir.’
Fiziksel güç argümanını dışarıda bırakarak toplumsal yaşama baktığımızda kadınların erkeklere oranla daha güçlü olduğunu söylemek sanırım yersiz olmaz. Kadınlar hangi alanlarda daha güçlü derseniz,
Tertip düzen,
Ayrıntı,
Estetik,
Hafıza,
El Becerisi,
Esneklik,
Operasyon,
Sosyalleşme,
Kurumsal bakış,
Sağlık.
Bu başlıkları daha fazla çoğaltmak mümkün elbette. Bunlar ilk aklıma gelenler.
Ademin elmayı ilk ısırdığı andan bu yana yeryüzünde çoğalan insan oğluyuz hepimiz. İnsanın insana zulmü hiçbir zaman kabul edilemez. Ne erkeğin kadına fiziksel zulmü ne kadının erkeğe psikolojik zulmü.
İnsan gibi konuşup anlaşmaktan başka yolların aranmadığı bir dünyada yaşamak dileğiyle…
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)