Kalıplaşmıştı belki aklımızda. Oturduğumuz sıralarda öğrettikleri gibi kazıdık belleğimize. Ama yanlıştı. Aslında ne farklıydı cum-hürriyet. İlkokulda sabahları okuduğumuz andımızdı, İstiklal Marşıydı cumhuriyet. Özgürlüğümü hür benliğim le haykırdığım, ruhumun yaşam tarzıydı…
Kalıplaşmıştı belki aklımızda. Oturduğumuz sıralarda öğrettikleri gibi kazıdık belleğimize. Ama yanlıştı. Aslında ne farklıydı cum-hürriyet. İlkokulda sabahları okuduğumuz andımızdı, İstiklal Marşıydı cumhuriyet. Özgürlüğümü hür benliğim le haykırdığım, ruhumun yaşam tarzıydı. Anamdı, babamdı, sevdiğimdi, okulumdu…Kısacası hayatımın bir parçasıydı. Yaşamak ne..
Kalıplaşmıştı belki
aklımızda. Otur-
duğumuz sıralarda
öğrettikleri gibi kazıdık
belleğimize. Ama yanlıştı.
Aslında ne farklıydı cum-
huriyet. İlkokulda sabahları
okuduğumuz andımızdı,
İstiklal Marşıydı cumhuriyet.
Özgürlüğümü hür benliğimle
haykırdığım, ruhumun yaşam
tarzıydı. Anamdı, babamdı,
sevdiğimdi, okulumdu…
Kısacası hayatımın bir
parçasıydı.
Yaşamak ne güzel değil mi
bu gül bahçesinde?
Özgürce, istediğin gibi…
Her şeyi canının çektiği gibi
yapmak hoş. Fakat bir de
durup arkaya bakmak lazım.
Geldiğin yola, tam arkana.
Farkında mısın oradaki
sisli havanın, çekilen acının?
Görüyor musun bir elinde
sancağı bir elinde süngüsüyle
seni, senin geleceğini ko-
ruyan dedeni? Şimdi önüne
dön. Güller içinde bir yol.
Arkanda ise, toz duman bir
özgürlük kavgası izleri. İşte
gördüğün dikenli yol seni bu
gül bahçesine getiren, ayak-
larını yere sağlam bastıran
yoldur.
Şöyle bir otur. Otur ve
düşün. Ne acılar, ne çileler
çekilmiş şu uğurda. Biraz
da özgür olabilmek için,
düşündüklerimizi kısık sesle
söylememek için ne savaşlar
verilmiş Anadolu’nun dört
bir yanında.
Dedeni askere yollar-
ken bir damla bile gözyaşı
dökmeyen mert annesini
düşün. Ve onu düşünerek bak
önüne, sağlam bak, tam önü-
ne. Kimsenin ne dediği seni
ilgilendirmesin. Kulaklarını
kapat bağnaz düşüncelere ve
senin yolunda gördüğünün
tut elinden. Ama sakın unut-
ma arkada yaşanmışları.
Geçmişini, tarihini… Bu
yola oradan geldiğini.
Kolay kazanılmayan bir
cumhuriyetin çocuklarıyız.
Korumak istiyorsan cum-
huriyetini hiç durma.
Oturduğun sıradan başla
işe, kullandığın tebeşirden,
yürüdüğün yoldan, baktığın,
gördüğün, duyduğun her şey-
den. Bilmediklerini araştır
ve duyur duyması gereken
herkese. Çekebildiğin yere
kadar yükseklere çek al
bayrağı, tutabildiğin kadar
yüksek tut İstiklal Marşı’nı
okurken sesini. Cumhuriyeti
böyle koruyabilirsin, boş
boş cumhuriyetçiyim diye
bağırarak değil..
“ASIL BIR ÇINAR TÜR-
KIYE CUMHURIYETI”
Bir çınar oldu gökyüzünde
ay ve yıldız ile bu koca Türk
milletinin Cumhuriyeti..
Cumhuriyetin 100. yılı
bizlere Atamızdan kalan bu
mirasın kocaman bir çınar
olduğunu görmek ne güzel
arkadaşlar.
1923’te kuruldu Türkiye
Cumhuriyeti. Mustafa Kemal
Atatürk bu Cumhuriyeti ilan
ederek bizlerin sürekli olarak
Cumhuriyetin ileri seviyeye
götürmemiz gerektiğini söy-
lemiştir. Bu millet Cumhu-
riyet için ne bedeller ödedi
bilmek lazım. Çanakkale
savaşı, isyanlar, direnişler,
işgalci devletler, ekonomik
sıkıntılar ve darbeler gibi bir
çok sıkıntı çektik. Sonunda
kökleri sağlam bir çınar
olduk.
Cihan devleti olarak bu
Türk milletinin zorluklar olsa
da başarılı olmanın temel
nedeni sürekli olarak adalet
peşinde olması, mazluma
sahip çıkması, çıkarları değil
Allah’ın rızası neyi gerektiği
gözetmesi yüzünden bu dev-
let asırlık bir çınar olacak.
Dünya Türkiye Cumhuriye-
tinin ayak seslerini duyması
bile korkmasına yeterken,
daha güçlü, daha başarılı
bir çınar dünyaya hüküm
süremez mi?
Etrafı demir parmaklıklar-
la çevrili, on milyon aşkın
nüfuslu bir ülke…
İçerisinde korkmuş gözler,
savaşmaktan yorgun
düşmüş bedenler, açlıkla
mücadele eden kuru dudaklar
sıkıca kapatılmış, adeta mü-
hürlü… Konuşmak imkân-
sız. Ağır baskıdan kıpırda-
yabilmek mümkün değil.
Kafaların içindeki düşünce-
ler bile prangalı… Kelepçe-
lenmiş zihinler, perdelenmiş
fikirler… Parmaklıkları biraz
olsun aralayıp genişletmeye
çalışmak yersiz bir çaba.
Renkler böylesine karan-
lıkken bir çift mavi gözden
süzülen ışık hüzmeleripar-
maklıklardan yavaş yavaş
sızıp aydınlatmaya başladı
etrafı. Zincirler kırıldı, kelep-
çeler çözüldü. Gökyüzünün
renginin mavi olabileceğini
yeniden keşfeden bir halk
vardı nihayet. Fikirlerin süz-
geci yoktu artık; törpülenme-
den, özgürce dökülebiliyordu
dudaklardan. Kadınla erkek
eşit saflardaydı ayrımcılık
olmadan.
Eğitimde, sanatta, hayata
dair her alanda özgürlük ve
çağdaşlık hâkim oldu. Sana-
tını özgürce ifade edebilen
her toplum, yapbozun par-
çaları gibi kendi kültürünü
tamamlıyor ve iç dünyasını
eserine bağımsızca aktarabi-
liyordu. 19. yüzyılda yaşamış
dünyaca ünlü Alman tiyatro
sanatçısı Friedrich Schiller
“Sanat, özgürlük tarafından
emzirildikçe büyür.” derken
ruhun gıdası olan sanatın
özgürlükle harmanlanmadığı
müddetçe olduğu yerde saya-
cağını vurgulamıştır. Bizim
toplumumuzdaki değişen
eğitim anlayışıyla birlikte
ise yeniliklere açık zihinler
başöğretmenin önderliğin-
de çağdaşlığa adım atıyor,
böylelikle kendi ayakları
üzerinde durabilen, aydınlık
bir toplum yetişiyordu.
Ata’mız Türk milletinin
genetik kodlarını öyle iyi
tanıyordu ki bu milletin
yaratılışına en uygun iradenin
cumhuriyet iradesi olduğunu
biliyordu. Damarlarımızdaki
bağımsızlık kanını, içimiz-
deki özgürlük ateşini Büyük
Atatürk önderliğinde gün
yüzüne çıkarabilme şansına
29 Ekim 1923’te kavuştuk.
Halkın kendi benliğine inancı
tam olduğunda önünde hiçbir
şeyin duramayacağını çok iyi
bilen Gazi Mustafa Kemal’in,
yaptığı onca icraatın arasında
en önemlisinin, bu millete
kaybetmiş olduğu öz güveni
geri kazandırmasıydı.
İşte tüm bu öngörüyle
bizlere aydınlık yolların
kapılarını açan Ata’mızın
bağımsızlığı ve hürriyeti
savunan gür
sesi kimi zaman bir vapur-
da kimi zaman da savaş mey-
danlarında yankılanıyordu:
“Milletin bağımsızlığını,
yine milletin azim ve kararı
kurtaracaktır!”
Bu tüyleri diken diken
eden, güçlü ses önce yüce
dağlarda yankılandı, sonra
kuşaktan kuşağa aktarılmak
üzere yazıya döküldü ve ta-
rihte sarsılmaz bir yer edindi.
Ekim’in 29’u, sene 1923.
“Yaz çocuk!” dedi Ata’m.
“Adı Türkiye Cumhuriyeti
olsun, yanına da koy bakalım
sonsuzluğa uzanan üç
nokta…”
Zamanın enzor günlerin-
den geçmiş bir kahraman, o
günlerden bugünlere eslenen
bir başkomutan, ulusun
kaderini değiştirdiğini işte bu
sözle ilan etmişti tüm dünya-
ya. “Cumhuriyet” demişti en
yüksek sesiyle. Uyandırmıştı
bir milleti en ağır, en uzun
uykusundan
Kararlı bakışlarıyla ışılda-
yan gözleri, çelik gibi güçlü
iradesi, en zor zamanlarda
bile ortaya koyduğu cesareti
ve hep bir adım önde olması-
nı sağlayan zekâsıyla korku
salmıştı düşmanın yüreğine.
Büyük bir inançla ayağa
kaldırmıştı, zorla diz çöktür-
meye çalışılan ezelden beri
korkusuz bir milleti. Kosko-
ca bir millet arkasında yürek
yüreğe vermişti mücadelesini
ve tek yürek kazanılmıştı
Cumhuriyet
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)